Wednesday, December 24, 2008

Bize Yollar Gözüktü

Ubormetenga’nın dediğine göre bu şeytan cinsi mahlukat hepimizi bir kertede un ufak edebilecek kudretteymiş. İstediği Ruhyiyen adındaki baltada, şeytanın öldürdüğü canlıların ruhlarını İblislere karşı olan savaşlarında kullanmak üzere kendi ordularına katmaya yarayacak bir silah. Ubormetenga donuk bir sesle “Bu şeytana o baltayı verirsek anında hepimizi doğrar ve ruhlarımız kalan yıllarını İblislere karşı karanlık dehlizlerde savaşarak geçirir” dedi. Açıkçası yapılması gerekenin ne olduğunu tam kestiremiyorduk. Kesterem’e verilmiş bir sözümüz vardı, ama bu sefer boyumuzdan büyük bir işe kalkışıyormuşuz gibi hissediyorduk. Genede ne olursa olsun en azından Ruhyiyen’in bulunduğu Mayaheine tapınağına gitmeye karar verdik.

Kesterem’in evinden çıkınca öğleden sonra yola çıkarız diye anlaştık. Bu arada Valost bizim Elmshire’ın emektar berberi Hairus’a saçlarını sakallarını güzelce bir kestirmeye gidecekti. Ubormetenga’da “saçlarım, boyalarım nerdeydi” diye mırıldanarak uzaklaştı. Bende eve gitmeye hazırlanıyorken aklıma bugün Tambuçukluk’ta bizimle görüşmek istediğini söyleyen Paladin Zander’le olan randevum geldi. Acele acele oraya gittim.



Ubormetenga tapınakta bulduğu mektup ve belgeleri bana teslim etmişti. Bir paladinle yüzyüze gelmek istemediğini –haklı olarak- belirtip konuşmayı benim yapmamın daha iyi olacağı söylemişti. Paladinle benim görüşmem konusunda Caleb’le de anlaşmıştık. Bende Tambuçukluk’a gittim. Bugün son zamanlarda ezilmediğim kadar ezildiğimi söylemiş miydim? Zander tabiri caizse kapı gibi bir paladindi. Ben kendimi tanıtır tanıtmaz buyuran bir ses tonuyla “Ben üç kişi ile birden görüşmek istiyorum, çağır gelsinler” dedi. Her ne kadar “onların işi var, hem belgeler bende, ben konuşayım neyse” dediysem de Zander bir anda konuyu kestirip attı ve ben ne olduğumu bile anlamadan kendimi Ubormetenga ve Caleb’i ararken dışarda buldum. Açıkçası önce bir şeytan sonrada bir paladin tarafından bu denli bastırılmış olmak gururumu incitmişti. Bizimkileri buldum ve tekrar Paladin’in yanına döndük. Ubormetenga kendisini Kira Rannos diye tanıtmıştı. Kısa bir görüşme yaptık ve Paladin 10 gün içerisinde tekrar köyde buluşmamız gerektiğini, Greyhawk’ta konuyla ilgili açılacak soruşturma sonucunda mahkemede bize ihtiyaç duyulabileceğini söyledi. Bizde köyün dışında ufak bir işimiz olduğunu ama 10 gün sonra köye geri döneceğimiz sözünü vererek hazretin huzurundan ayrıldık. Valost’un yanına gittik, Keyla’yı aldık ve tapınağa doğru yolculuğumuza başlamak üzere Jemeal’i hazırladık.

Bütün gün kâh sohbet ederek kâh tempomuzu arttırarak ilerledik ve uygun biryer bularak kamp yaptık. Nöbet sırası bendeyken bize doğru gittikçe artan bir gürültü ve belli belirsiz ışıklar farkettim. Hemen usulca gruba doğru seslendim. Gelenlerin bir avuç ork olduğu anlaşılır anlaşılmaz combat düzeni almıştık. Küçük arbedenin ayrıntılarına girmeyeceğim ama bu combat esnasında gün içerisindeki bastırılmış Latron’un patladığını, cesurca ileri atılarak şu kısa hayatında aldığı ilk canı çetelesine gururla eklediğini belirtmezsem olmaz. Okumu tam isabet ettirmemle sefil bir orkun viyaklayarak kanlar içerisinde yere devrilmesi bir oldu. Ortalık sakinleştikten sonra koca kılıcıyla Caleb, yanında kurduyla Valost, gözlerindeki delilikle Ubormetenga ve öldürücü güzelliğiyle Keyla beni teker teker kutladılar. Gün içerisinde bünyemi saran o iğrenç ezilmişliği atlatmamda onların payınıda burada vermem gerek. Çabuk oluşturduğumuz bu güzel arkadaşlığımız giderek birbirimize hayatlarımızı emanet ettiğimiz bir yoldaşlığa dönüşüyor. Ve ben bu dönüşümden tahmin etmedikleri kadar çok mutluyum.

No comments: