Wednesday, December 17, 2008

Hassirak ve Ruhyiyen

7 Planting 591

Az önce öldürdüğüm Ork’un çığlıkları hala kulaklarımda çınlarken bu satırları yazıyorum. Halfling bir Bard olarak korkusuzca atıldığım çatışmada üzerime düşeni her zamanki gibi yerine getirdim. Ama bu günün en son olayı. Ben yine sabahtan başlayarak kayıtlarımı aksatmadan aktarayım.

Önceki gece Balart’ın Kesterem’in mutlaka bizimle görüşmek istediği haberini vermesi sabah yolumuzu ilk olarak oraya çevirdi. Kesterem’i babamla ziyaret ettiğimizde yüzündeki donukluğun ardından birşeylerin çıkacağı muhakkaktı. Neler olup bittiğini merak ede ede oraya gittik. Merakımızın cevabını fazlasıyla aldık sayılır. Kesterem bizi kapıda karşılayarak içeri aldı. Yüzü hem korku hemde üzüntü doluydu. Başına gelenler gerçekten çok fenaydı. Bu hikayenin bir yerinden bulaşmış olmak benide fazlasıyla rahatsız ediyor aslında ama bir anda kendimizi geri dönüşü olmayan bir yolda bulduk galiba. Sonunda başımıza büyük bir iş açılmazsa iyidir.

Uzun lafın kısası olay şu. Kesterem’in dedesi dışarlıklı bir varlıkla, bir tür şeytanla, yıllar önce bir anlaşma yapmış. Anlaşmaya göre 3. kuşak doğacak ilk bebeği şeytanın alması karşılığında aileye mal mülk ve zenginlik sağlayacakmış. Ailenin yıllardır bolluk ve sefahat içinde yaşıyor olmalarının açıklaması bu. Ama işte Kesterem’in geçen ay doğan çocuğu, bu anlaşmada önceden rezerve edilen 3. kuşak çocuk. Şeytan, Kesterem’le konuşup çocuğu tek bir şartla almayacağını, bu şartında Keyram Tepelerinde konuşlanmış Mayaheine tapınağında korunmakta olan Ruh Yiyen isimli Baltayı getirmesi olduğunu söylemiş. Kesterem bize bu işi yaparsak 500 altın vermeyi kabul edince tabi hemen aklımıza Caleb’in başlık parası için bulmamız gereken 400 altın geldi ve belkide aceleci bir kararla olur diyiverdik. Hadi elin iblisinin baltasını getirmeye olur dedik tamam ama daha niye işi uzattık bilmiyorum. Bizim orda aklıselim davranıp Kesterem’lerin malikanesinden çıkmamız gerekirken benim yarı deli arkadaşım Ubormetenga ben şeytanla konuşmak istiyorum diye tutturdu. Sen şeytanla niye konuşuyorsun, otursana yerine?

Unutmaya çalıştığım çok kötü bir deneyim oldu benim için. Ubormetenga şeytanlar hakkında bilgisi olduğunu, konuşursa faydalı olabileceğini ama sadece ve sadece kendisinin konuşması gerektiğini söyledi. Ben zaten üzerine para versen konuşmam. Caleb, Valost, Keyla ve Ben avluyu gören pencereleri olan bir odaya çıktık. Kesterem’de şeytanı çağırmaya yarayan siyah bir taş vardı ve onu kullanarak şeytanı çağırdı. Karşımızda gördüğümüz şekil kanatları olan ve belkide yeryüzünde olamayacak kadar yakışıklı bir erkek suretiydi. Görünür olur olmaz ben ciğerlerimin ezildiğini hissettim. Varlığının ağırlığını bütün bedenimde hissediyordum. Daha fazla bakamayacağıma karar verip oturdum, sırtımı duvara dayadım. Ubormetenga ile konuşuyorlardı. Sesini bile duymak istemiyordum. Keyla büyülenmiş gözlerle şeytana bakıyordu. “Çok yakışıklı” dediğini farkettim. Dehşete kapılmıştım çünkü pencerenin yarısı açıktı ve Keyla’nın oradan uzanıp şeytana birşeyler söylemeye çalışacağını anlamıştım. Neyseki Valost hemen onun yanındaydı ve O’da Keyla’nın yapmaya çalıştığı şeyi farketmişti. Hızlı ve sert bir hamleyle kolundan tutarak kendisine çekti ve uzanarak pencereyi kapattı. Bütün bedenim ağır bir ruhun altında eziliyormuş gibi hissediyordum. O halde ne kadar kaldım bilmiyorum. Ubormetenga’nın konuşması bitince şeytan gitti ve nihayet normale döndük.

Ubormetenga yanımıza gelince önce bir şey söylemedi. Kesterem’in yanından ayrılır ayrılmaz bize döndü ve “Arkadaşlar, korkarım başımız büyük belada” dedi. Ama yüzüne baksaydınız bundan garip bir mutluluk duyduğunu anlardınız.

No comments: