Wednesday, November 19, 2008

GreyHawk'a Veda



22 Planting 591
Starday

Nihayet yarın Greyhawk'tan ayrılıyorum. 6 senedir altını üstüne getirdiğim bu şehir zaten artık canımı sıkmaya başlamıştı. Greyhawk her tarafta kuralları olan, barındırdığı karmaşa potansiyeline yakışmayan bir düzen içerisinde yönetilmeye çalışılan, yaptıkları işi fazlaca önemseyen şehir koruyucuları falan olan biryer. Zaten okulda aldığımız derslerde dünyada ne kadar çok gezilmesi gereken yer olduğunuda gördükten sonra burası benim için artık tatlı bir hatıra olarak kalmaya hazır.
Hayatımın geri kalanında ne yapmam gerektiğini tam olarak kestiremesemde ilk iş olarak bizim yaşlıların yanına gitmeye karar verdim. Benim için katlandıkları onca zahmetin ardından onların yanına gidip tekrar veda etmek hoş olmayacak sanırım ama bizim köy benim gibi bir buçukluğa göre değil. Hem zaten onlara olan borcumu artık iyice azalmış olan bağlarımızda üzümleri çiğneyerek ödememe pek olanak yok. Neyse bunları zaman gösterir.
Artık güneşli bir sabahta kahvaltı sonrası yaktığım bir piponun üflediğim ilk dumanıyla beraber Elmshire'a doğru yola çıkmak, çoktan hakettiğim bir başlangıç. Ve bu başlangıç için yanıma çoktan bir arkadaş buldum bile. Eve, birkaç ay önce bizim okulda tanıştığımız Kira isimli bir büyücüyle gidiyoruz. Daha tanışalı bir iki ay olmasına rağmen neredeyse hergünümüz birlikte geçiyor. Diğer insanlar gibi değil. Hem çok mesafeli hem çok yakın. Hakkında ne kadar şey bilirseniz bilin sanki henüz hiçbirşey bilmiyormuş gibi hissediyorsunuz. Ama bununla beraber yanındayken alışık olmadığım bir güven duygusu duyuyorum. Halbuki bir insan olmasına rağmen oldukça ufak tefek. Beyaz dağınık saçları ve cüppesinin altından gözüktüğünde insanı ürküten ipince kemikli kollarıyla tam bir büyücü. Birde elbette parmağından hiç çıkarmadığı o ışıltılı yüzüğü var. O yüzüğe bakarken ara sıra dalıp gidiyormuş gibi geliyor. Bende yakından bakmak isterdim doğrusu. Hikmeti ne acaba? Neyse, bir akşam güzel bir şarkı ve birkaç köpüklü biradan sonra öğrenirim nasılsa. Bira demişken, bu akşam Blue Dragon İnn‘e gidiyoruz. Milnia’yı son defa görmeden gitmem düşünülemezdi zaten. Birkaç sene önce herşeyi elime yüzüme bulaştırmasaydım….

Saçlarında çiçeklerle geçiyorken sen
Kalabalık bile olsa parıldıyorken
Kalbime dinletemediğim bu sözler yüzünden
Eve dönen artık sadece ruhsuz bir beden.


No comments: