Thursday, November 20, 2008

Evim




24 Planting 591 -Devam-

Bizim köyün şarabını ve tütünü özlemişim. Ayıptır söylemesi buraların en güzel şarabı da bizim bağlarımızdan çıkar. 10 sene önce şu anda baktığım pencereden dışarı bakan birisi göz alabildiğine yeşil bir alanda arı gibi çalışan hobbitler, küfe küfe taşınan üzümler ve mis gibi kokulara şahit olurdu. Ama bizim babalık bütün bu yıllarda organizasyonu tek başına kaldıramadı galiba. Yaşıda epey oldu. Bazen Bard okuluna hiç gitmesem, onun üzerine bütün bu sorumluluğu tek başına yıkmasam daha mı iyi olurdu diye düşünüyorum. Buraların beyefendisi Latron Amarran olurdum belkide. Milnia’nın da Greyhawk’a gidip oralarda üç kuruş para kazanmak için köyünü terk etmesine gerek kalmazdı. Onunla evlenir uzun, mutlu bir yaşam sürerdim. Öyle olur muydu gerçekten? Bu soru artık cevabını hiç veremeyeceğim bir soru. Oysa şu anda cevap bekleyen ve bu sefer cevaplarını verebileceğimiz başka sorular var.

Artık kendimi iyice ilginçleşen bir olayın parçası gibi hissetmeye başladım. Meşenin oradaki küçük kargaşadan bahsediyorum. Elmshire'ın Belediye başkanı Corey Thistlelea'na gittiğimizde adamın iyice uçmuş olduğunu farkettik. Biz ona zombilerden ölülerden bahsediyoruz adam kalkmış yok ağzımın tadı bozuldu yok yediklerimden lezzet alamıyorum birsürü şey anlatıyor. Zaten yemek yemekten Tütünpostacıları’nın domuzları kadar şişmiş hala gırtlak peşinde. Tabi bunun dışında Harlinn’in öldürülmesindeki bütün suçu Rhennee’lerde bulmaktan da geri kalmıyor. Boş boş laflarından sonra Başkandan elle tutulur bir yardım alamayacağımızı anlayınca bizde çareyi şerifin yanına gitmekte bulduk. Bu arada yanımızda muhtemelen iki kere ölmüş bir ceset ve o cesede ait bir kelleyle beraber dolaştığımızıda hatırlatayım.

Şerif Sandy Waterleaf nihayet bizimle mantıklı birşeyler paylaştı. Cesedin kaçırılan Rhennee’ye ait olduğunu söyledi, Rhennee’lerin köye yarım saat mesafede kamp yaptığını anlattı. Oraya gidip gitmemeyi, gidersek kiminle nasıl konuşmamız gerektiğini tartıştık. Sonunda yarın uyandıktan sonra Rhennee’lerin kampına yanımızda ceset olmadan gitmeyi kararlaştırdık. Şerif'in sağduyulu bir adam olması işimize kolaylaştırabilir.

Ve işte bu upuzun günün sonunda evimde, odamda, penceremden dışarı gecenin karanlığına bakıyorum. Bugün yaşadıklarımız, yarın olacaklar falan bunların hepsi küçük bir hiakyenin parçası gibi geliyor. Anlatılacak ve birgün unutulacak olan bir hikaye sadece. Ben ise akılda kalmayı istiyorum. Babamı burada bütün işlerle tek başına bırakıp gitmemde bir yerlerde yaşamış ve yitip gitmiş olan bir buçukluk olarak kalmak istemememden dolayı değil miydi zaten?

No comments: